Karadeniz deyince akla ilk gelen şehirdir
Öyle böyle bir şehir değildir
Sultan Fatih Han’ın Fethedebildiği
Başkasının dahi cüret edemediği bir yerdir
Rengindir, zengindir
Olduğu gibidir
Asla uysal bir koyun değildir
Denizi gibi kendiside dalgalıdır
Memlekettir, sevdadır
Hamsinin ana vatanadır
Adamlığın baba vatanıdır
Gönüllü vatan evladıdır
Son kaledir
Memleket renkleridir
Bordonun yanında mavidir
Doğaldır katıksızdır samimidir
Poyraza taka sürmektir
O şehirlerin Şehri Trabzon’dur
O Trabzon ki
Güçlüye karşı zayıfın yanıdır
Suçluya karşı mazlumun yanıdır
Sermayeye karşı emeğin yanıdır.
İsyan değildir Dik durmaktır
Dik oynamaktır
Neyse o olmaktır
Son ekmeği bölüşmektir
Herkes için adalettir
Candan önce vatan demektir
O Trabzon ki
Kökleri mazide
Koca bir ülke
Sonsuz bir vatan
TÜRKİYE CUMHURİYETİ demektir.
Yürekte Saklı Metinler...
30 Nisan 2016 Cumartesi
17 Nisan 2016 Pazar
Bir Buçuk Asır Önceden Günümüze Mektup
1854 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce
yazdığı bir mektupla Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla
Kızılderililerden toprak istemiş ve "bu isteği kabul edilecek olursa
Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını
bildirmiştir. Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla
ellerinden alınmış olan Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle bir
söylemiyle ABD Başkanına yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak ABD başkanına
gönderilmiştir. Mektubun aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesi’nde
korunmaktadır. Yale, Sorbon, Oxford ya da bir başka okuldan mezun olan ünlü bir
düşünürün sözleri değil bunlar. Nobel ödülü kazanan bir edebiyatçının da değil.
Beyaz adamın “kafa derisi avcıları”, “vahşi”, “barbar” ilan ettiği
Kızılderililerin şefi Seattle'nin “uygar” beyaz başkan'a mektubu:
Şef
Seattle’ın Mektubu
Yüzyıllardır
halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün
değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim,
asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da
mevsimlerin dönüşüne inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize
dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak
istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı
olmadığının farkındayız.
Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız. Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.
Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız. Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.
Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir
yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise onun
çocukları olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu
kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden
akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size
toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun
kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma,
halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun şırıltısı babamın
babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler,
nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size
toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler
bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe
göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.
Biliyorum,
beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden
farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna
devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam
topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır. Beyaz adam annesi olan
toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir
şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi
yok edecektir. Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer.
Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da
böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için
anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan
bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve
doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?
Bir
Kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz Kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü
yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için.
Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da
önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem
vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz
gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk
nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu
havadan almazlar mı?
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi
inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var;
beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben
bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan
binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu
hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir
buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için
avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl
yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık
duygusundan ölmez mi?
Unutmayın
bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün
hepsinin arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her
şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine
bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da
başına gelmiş sayılır. Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız
bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam
bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz
Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı
için Kızılderili ile beyazın farkı yoktur. Ve Kızılderililer gibi Tanrı da
toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve Kızılderiliyi boyunduruk altına alma
gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü,
ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi. Bir gün
bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar
ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu
için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı
olacak.
Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaat ettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar.
Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaat ettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar.
Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir
zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda
dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu
olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas
tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları
takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak
olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son Kızılderili yok olup
kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin
görünmez cesetleriyle kaynaşacak. Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir
dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız
olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri,
şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir
zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu
olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır. Beyaz adamın, benim
insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim? Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan. Şef Seattle, 1854
17 Ocak 2016 Pazar
Trabzon Güney Çevre Yolu
Salacık’ı yok edecek olan Güney Çevre
yolu ile ilgili önemli gelişme!
Trabzon Güney Çevre yolu yeniden
planlanmalıdır!
Bu sözü üç yıldır söylemediğim
bürokrat, milletvekili kalmamıştı buna yerel yöneticiler de dâhil. Çünkü proje
vizyoner bir bakış açısıyla hazırlanmamış günü kurtarmak niyetinde olduğu
projenin uğramış olduğu geçici revizyonlardan anlaşılıyordu. Büyüyen Dinamik
Trabzon’un 32 km uzunluğunda neredeyse şehrin içinden geçen bir çevre yolu
ihtiyacı karşılayamazdı. Trabzon il sınırlarından başlayan ve biten ciddi bir
üst akılla hazırlanan günü değil Trabzon’u kurtarması gereken bir proje
olmalıydı.Trabzon’un bu büyük projeye yıllardan beri ihtiyacı vardı ve alelade
herhangi bir proje sorunu çözemezdi. Tüm Trabzon'un ittifak gösterdiği bir
proje olmalıydı. Tek mücadelemiz buydu. Hatta bununla ilgili proje hazırlayıp
eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’a ulaştırıp, Karayolları genel müdürlüğünce
bu yolun tekrar revize edilmesi ve yeniden projelendirilmesi için halktan
topladığım imzalarla makama sunmuştum. Bununlada kalmayıp Trabzon Büyük Şehir
Belediyesine gerekli imzaların olduğu acil revizyon talebini içeren proje
revizyon dilekçesi göndermiştim. Bu süreçte AKP, CHP ve MHP'li ilgili tüm
kişilere görüştüm. Bugün geldiğimiz noktada Trabzon da Tek bir ağızdan Trabzon
Güney Çevre yolu projesi değişmelidir sesleri geliyor. Demek ki neymiş aklın
yolu birmiş.Trabzon Büyük şehir belediye Başkanından aynen aktarıyorum "Trabzon
Güney Çevre Yolu Yeniden Kurgulanmalıdır" diyor. İlgili haberi
paylaşıyorum!
Salacık adına çıktığımız bu yolda yaptığımız mücadele sadece Salacık için değil tüm insanlık içindir. Bu topraklar geleceğin bize emanetidir. Biz belki İstanbul’u fethederek Peygamber Efendimiz’in hadisine nail olamadık yalnız, emanete hıyanet etmeyerek gittiğimiz istikameti göstermiş olduk!
Salacık adına çıktığımız bu yolda yaptığımız mücadele sadece Salacık için değil tüm insanlık içindir. Bu topraklar geleceğin bize emanetidir. Biz belki İstanbul’u fethederek Peygamber Efendimiz’in hadisine nail olamadık yalnız, emanete hıyanet etmeyerek gittiğimiz istikameti göstermiş olduk!
http://www.medyatrabzon.com/guney-cevre-yolu-yeniden-kurgulanmalidir-205598h.htm
3 Ocak 2015 Cumartesi
27 Haziran 2014 Cuma
Ramazanda Her Şey Daha Fazladır
Ramazanda
her şey daha fazladır. İnsan daha fazla; zaman, mekân, şehir ve hayat daha
fazladır. Ramazan kalbimizi onaran, uzakları yakınlaştıran, ruhumuzu kölelikten
ve dünyevileşmekten azat eden yeni bir kurtarıcı gibidir. Sezai Karakoç’un
deyimiyle Ramazan: “Çok belirgin
bir çizgiyle inanmışı inanmamıştan, akı karadan, ahiret özünü dünya köpüğünden
seçerek ve ayırarak İslamlık şahsiyetinin, manevi benliğinin surları gibi
insanlığın önünde ve ufkunda erişilemez ve yıkılamaz duvarlar gibi yükseltir.”
Ramazan
şehirlerden, caddelerden, sokaklardan ve kalbimizden yorulduğumuzda kendimizi
saklı bahçesinde dinlendirdiğimiz ayın adıdır. Bu yüzdendir ki hayat ramazanda
daha dingindir. İnsanın 24 saati dünyevileşme hırsları yerine huzur saatine
programlanır. Müslüman hanelerin en değerli misafirleri ramazanın bereketiyle
soframıza konuk olan meleklerdir. Ev hanımlarının toplanarak okuduğu hatimler,
tatlı sofra telaşları, inanç ve vicdanımızın gördüğü yetim yüzler, fakirler ve
umuttur. Coğrafi uzaklıklar kalplerde yakınlaşır. Bize bizden daha yakın olana
sevdiklerimizden vermeyi, sevindirilmesi gerekenleri sevindirmeyi öğretir
ramazan. Belki de İnsanoğlunun en düzenli en planlı yaşadığı ay ramazandır
denebilir. Her şeyin bir saati vardır. Yaratıcının ol emriyle başlanan,
yaşanan, yenilen, içilen, yatılan, kalkılan, çalışılan, okunan düzenli bir
hayat. İnsanın dini meselelere daha fazla ilgi duyduğu, namazlarına dikkat
ettiği, dünyanın en uzun ve en sıkı saflarını tuttuğu, tekbir seslerinin
mağripten İstanbul’a kadar hep bir ağızdan söylendiği ortak bir yöneliştir
ramazan. İnsanın birikim ve idrakini arttırmak için okumalar, dinlemeler,
sohbetler yaptığı/katıldığı bereketli bir aydır ramazan. Tefsir, hadis
kitaplarına yöneldiği; düşünce ve ruh dünyasına yeni kapılar, güneşli
pencereler açtığı aydır.
“Ramazan gelince özge bir zaman başlar.
Ruhun ön planda olduğu bir zamandır bu. İnsan iyiliklere, güzelliklere doğru
bir yürüyüştedir. Kirden, karanlıktan uzak günler… Kurtuluş günleri, arınma
günleri: “Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından
kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir;
yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da yılda bir kere böyle bir genel
temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden
yapılması, sıva, boya ve badanalarının tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç
boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ilerlemesi birbirini çok andırır.
Oruç, demek ki bir noktadan bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte
edilmesidir.” ( Betonları Kıran Oruç / Sezai Karakoç)
İftar
saati başlı başına tatlı bir heyecan, ciddi bir teslimiyettir. Bir sevgiliye
kavuşma anıdır. Hayatınızın en kıymetli gününde yaşadığınız ruh halinizin
tedirginliği ve mutluluğudur. Aklın, huzur ve sabrın sonsuz bir ırmağa
dönüştüğü, bütün dünya Müslümanlarını tek bir komutla aynı anda hareket ettiren
ilahi kudrete teslimiyettir. Her şeyiniz varken nasıl bir hiçliğe teslim
olduğunuzun en net göstergesidir. Sadece Allah rızası için uzun yaz günlerinde
susuzluğa teslim olmak bile imanla bağımızın ne kadar güçlü olduğunu kavramamız
açısından ne kadar da önemlidir. Aslında oruç tumanın bizi bereketlendiren,
çoğaltan bir nimet olduğunu;bir kaybediş olmadığını en çok iftar sofralarında
anlarız. İnsanın açgözlülüğünü doyurduğunda hiç acıkmayacağını… Her sabredişin;
yeni bir mükâfat, yeni bir olgunluk derecesi, yeni bir insanlık mertebesi ve
yeni bir müminlik katı olarak ahiret karnemize yazılacak temiz sayfa anlamı
taşıdığını… İftar sizi hiçleştiren, aslında ‘Hiç Kimse’ olduğunuzu gösteren en
önemli imtihanlardan biridir. Hiçbir şeye dokunmadan beklemek Allah’a itaatin
yaratıcının kudretini algılamanın en net görüntüsüdür. Yaradan’ın insana nasıl
hükmettiğinin, Bilal’in ezanıyla mağripten İstanbul’a hep birlikte çekilen
besmelenin adıdır iftar.
Sahura
uyanmak, ağır akan bir zaman ırmağına kavuşmaktır. Gökyüzüne bakarsınız içinize
nur saçan yıldızları görürsünüz. Hilali görürsünüz. Samanyolu’na sofranızı kurarsınız.
Melekler yanı başınızdadır. Çocuklar gülüyordur. Yetimler mutludur. Hayat
dingindir. Hüzün tatlı bir serinliği odanıza dolduran rüzgâra kapılıp hanenizi
terk etmiştir. “Gece sahurda
evlerin ışıkları bir bir yanınca, şehir, bir şölen hazırlığındaymışçasına
uyanır. Oruçla gelen ruhların uyanışı da tıpkı sahurdaki ışıkların bir yanışı
gibi, biri yanınca öbürünü de çağırmış gibi bir şölendir. Oruç, ruhların
şölenidir.”
Bu
şehrin camileri sahura kalkmıştır. Minareleri, kuşları, yıldızları, ağaçları ve
çocukları…Bir şehrin radyoları, televizyonları gazeteleri sahura kalkmıştır. Bir şehrin bütün odaları bir tek ramazanda
birbirlerini tanımışlardır. Hepsi
tek bir şeye niyet ederler. Kardeş olmaya, el uzatmaya, sofralarını
bereketlendirecek hayatlarını kıymetlendirecek iftara. Sonra bütün
karanlıkların üstüne Bilal’in okuduğu ezanla güneş doğar. Güneşle dost olabilen
insan oruçlu insandır. Çünkü güneşin
ellerinden sadece sahura uyananlar tutabilir.
Nurdal Durmuş'un yüreğine
sağlık.
24 Mayıs 2014 Cumartesi
Salacık 2
Salacık İçin Bir Duyurudur.
Trabzon'da
yapılması planlanan Güney Çevre yolu Projesi eğer bütçe verilirse
Salacık'tan başlıyor. Proje Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından
onaylanmıştır.Paylaştığım fotoğraf projenin Salacık'tan başlayacağına dair Karayolları
Genel Müdürlüğü 10. Bölge Müdürlüğü tarafından gönderilmiş resmi
bir yazıdır. Evet Salacık sıra bizde!
Biz Salacık’lılar
olarak bu yanlış hazırlanmış projenin köyümüzü yok etmesine göz mü
yumacağız, yoksa bu yolun köyümüzü yok etmemesi için mücadele mi vereceğiz?
Unutmayalım bu kararı biz geleceğimiz
için vereceğiz, Bu savaşı çocuklarımız için yapacağız, Bu
mücadeleyi bir köy uğruna değil binlerce köy adına vereceğiz.
Salacık’tan yol geçerse ne olur ?
- Karadeniz’de bir avuç kalmış plajlarımızdan bir tanesi olan Salacık Sahili yok olur
- Salacık bir balıkçı köyü olmaktan ziyade bir otoyol köyü olur. (köyümüzden duble sahil yolu geçiyor zaten ve bu çevre yolu da geçerse toplamda 10 şeritli kullanışsız 2 büyük yol olur)
- Onlarca aile mağdur olur ve köyü terk etmek zorunda kalır.
- Akdenizel iklimin hiçbir kıymeti kalmaz.
- Salcık tarihi turistik mekan olma özelliğini kaybeder.
- Salacık denizden kopar.
- Gurbetteki insanların yazları gelmek için sabırsızlıkla beklediği salacık , gurbettekiler için hayal olur.
Bir çok neden
sıralanabilir. Eminim ki sıraladığım nedenler bir çok insanın üzülmesi ve
mağdur olması için yeterlidir.
Hatırlatmak isterim ki biz güney çevre
yoluna karşı değiliz, biz projenin bir köyü yok etmesine karşıyız ve
teklifimiz başlangıç ayağının köyümüzü yok etmeden insanların ve hane
sayısının az olduğu bölgelere kayması ve bu tarihi turistik köyü yok
etmemesidir.
Salacık Halkını
ve bütün duyarlı kişileri bu konuda inisiyatif kullanmaya davet ediyorum.Ve
inanıyorum ki, aynı zamanda güveniyorum, Salacık Halkı üzerine düşen
görevi yapacaktır.
Unutmayalım hiç bir
davayı, hiçbir inancı, bir katilin kurşunları öldüremez.
Biz davamıza sahip çıkacağız.
Saygılarımla
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)