30 Nisan 2016 Cumartesi

O TRABZON Kİ

Karadeniz deyince akla ilk gelen şehirdir
Öyle böyle bir şehir değildir
Sultan Fatih Han’ın Fethedebildiği
Başkasının dahi cüret edemediği bir yerdir
Rengindir, zengindir
Olduğu gibidir
Asla uysal bir koyun değildir
Denizi gibi kendiside dalgalıdır
Memlekettir, sevdadır
Hamsinin ana vatanadır
Adamlığın baba vatanıdır
Gönüllü vatan evladıdır
Son kaledir
Memleket renkleridir
Bordonun yanında mavidir
Doğaldır katıksızdır samimidir
Poyraza taka sürmektir
O şehirlerin Şehri Trabzon’dur
O Trabzon ki
Güçlüye karşı zayıfın yanıdır
Suçluya karşı mazlumun yanıdır
Sermayeye karşı emeğin yanıdır.
İsyan değildir Dik durmaktır
Dik oynamaktır
Neyse o olmaktır
Son ekmeği bölüşmektir
Herkes için adalettir
Candan önce vatan demektir
O Trabzon ki
Kökleri mazide
Koca bir ülke
Sonsuz bir vatan
TÜRKİYE CUMHURİYETİ demektir.

17 Nisan 2016 Pazar

Bir Buçuk Asır Önceden Günümüze Mektup

1854 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce yazdığı bir mektupla Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililerden toprak istemiş ve "bu isteği kabul edilecek olursa Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir. Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle bir söylemiyle ABD Başkanına yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak ABD başkanına gönderilmiştir. Mektubun aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesi’nde korunmaktadır. Yale, Sorbon, Oxford ya da bir başka okuldan mezun olan ünlü bir düşünürün sözleri değil bunlar. Nobel ödülü kazanan bir edebiyatçının da değil. Beyaz adamın “kafa derisi avcıları”, “vahşi”, “barbar” ilan ettiği Kızılderililerin şefi Seattle'nin “uygar” beyaz başkan'a mektubu:
Şef Seattle’ın Mektubu
Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.  Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona, güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne inandığı ölçüde inanabilir. Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.
            Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız. Beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir.
 Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise onun çocukları olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun şırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır. Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir. Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?
Bir Kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz Kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
 Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölmez mi?
Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır. Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için Kızılderili ile beyazın farkı yoktur. Ve Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve Kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi. Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
            Gündüz ve gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaat ettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler. Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar.
 Birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek; son Kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle kaynaşacak. Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda, boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır. Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir. Ölü mü dedim? Ölüm diye bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan. Şef Seattle, 1854

17 Ocak 2016 Pazar

Trabzon Güney Çevre Yolu

Salacık’ı yok edecek olan Güney Çevre yolu ile ilgili önemli gelişme!
Trabzon Güney Çevre yolu yeniden planlanmalıdır!
Bu sözü üç yıldır söylemediğim bürokrat, milletvekili kalmamıştı buna yerel yöneticiler de dâhil. Çünkü proje vizyoner bir bakış açısıyla hazırlanmamış günü kurtarmak niyetinde olduğu projenin uğramış olduğu geçici revizyonlardan anlaşılıyordu. Büyüyen Dinamik Trabzon’un 32 km uzunluğunda neredeyse şehrin içinden geçen bir çevre yolu ihtiyacı karşılayamazdı. Trabzon il sınırlarından başlayan ve biten ciddi bir üst akılla hazırlanan günü değil Trabzon’u kurtarması gereken bir proje olmalıydı.Trabzon’un bu büyük projeye yıllardan beri ihtiyacı vardı ve alelade herhangi bir proje sorunu çözemezdi. Tüm Trabzon'un ittifak gösterdiği bir proje olmalıydı. Tek mücadelemiz buydu. Hatta bununla ilgili proje hazırlayıp eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’a ulaştırıp, Karayolları genel müdürlüğünce bu yolun tekrar revize edilmesi ve yeniden projelendirilmesi için halktan topladığım imzalarla makama sunmuştum. Bununlada kalmayıp Trabzon Büyük Şehir Belediyesine gerekli imzaların olduğu acil revizyon talebini içeren proje revizyon dilekçesi göndermiştim. Bu süreçte AKP, CHP ve MHP'li ilgili tüm kişilere görüştüm. Bugün geldiğimiz noktada Trabzon da Tek bir ağızdan Trabzon Güney Çevre yolu projesi değişmelidir sesleri geliyor. Demek ki neymiş aklın yolu birmiş.Trabzon Büyük şehir belediye Başkanından aynen aktarıyorum "Trabzon Güney Çevre Yolu Yeniden Kurgulanmalıdır" diyor. İlgili haberi paylaşıyorum!
Salacık adına çıktığımız bu yolda yaptığımız mücadele sadece Salacık için değil tüm insanlık içindir. Bu topraklar geleceğin bize emanetidir. Biz belki İstanbul’u fethederek Peygamber Efendimiz’in hadisine nail olamadık yalnız, emanete hıyanet etmeyerek gittiğimiz istikameti göstermiş olduk!

http://www.medyatrabzon.com/guney-cevre-yolu-yeniden-kurgulanmalidir-205598h.htm

27 Haziran 2014 Cuma

Ramazanda Her Şey Daha Fazladır

        Ramazanda her şey daha fazladır. İnsan daha fazla; zaman, mekân, şehir ve hayat daha fazladır. Ramazan kalbimizi onaran, uzakları yakınlaştıran, ruhumuzu kölelikten ve dünyevileşmekten azat eden yeni bir kurtarıcı gibidir. Sezai Karakoç’un deyimiyle Ramazan: “Çok belirgin bir çizgiyle inanmışı inanmamıştan, akı karadan, ahiret özünü dünya köpüğünden seçerek ve ayırarak İslamlık şahsiyetinin, manevi benliğinin surları gibi insanlığın önünde ve ufkunda erişilemez ve yıkılamaz duvarlar gibi yükseltir.”
Ramazan şehirlerden, caddelerden, sokaklardan ve kalbimizden yorulduğumuzda kendimizi saklı bahçesinde dinlendirdiğimiz ayın adıdır. Bu yüzdendir ki hayat ramazanda daha dingindir. İnsanın 24 saati dünyevileşme hırsları yerine huzur saatine programlanır. Müslüman hanelerin en değerli misafirleri ramazanın bereketiyle soframıza konuk olan meleklerdir. Ev hanımlarının toplanarak okuduğu hatimler, tatlı sofra telaşları, inanç ve vicdanımızın gördüğü yetim yüzler, fakirler ve umuttur. Coğrafi uzaklıklar kalplerde yakınlaşır. Bize bizden daha yakın olana sevdiklerimizden vermeyi, sevindirilmesi gerekenleri sevindirmeyi öğretir ramazan. Belki de İnsanoğlunun en düzenli en planlı yaşadığı ay ramazandır denebilir. Her şeyin bir saati vardır. Yaratıcının ol emriyle başlanan, yaşanan, yenilen, içilen, yatılan, kalkılan, çalışılan, okunan düzenli bir hayat. İnsanın dini meselelere daha fazla ilgi duyduğu, namazlarına dikkat ettiği, dünyanın en uzun ve en sıkı saflarını tuttuğu, tekbir seslerinin mağripten İstanbul’a kadar hep bir ağızdan söylendiği ortak bir yöneliştir ramazan. İnsanın birikim ve idrakini arttırmak için okumalar, dinlemeler, sohbetler yaptığı/katıldığı bereketli bir aydır ramazan. Tefsir, hadis kitaplarına yöneldiği; düşünce ve ruh dünyasına yeni kapılar, güneşli pencereler açtığı aydır.
“Ramazan gelince özge bir zaman başlar. Ruhun ön planda olduğu bir zamandır bu. İnsan iyiliklere, güzelliklere doğru bir yürüyüştedir. Kirden, karanlıktan uzak günler… Kurtuluş günleri, arınma günleri: “Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir; yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da yılda bir kere böyle bir genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanalarının tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, demek ki bir noktadan bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesidir.” ( Betonları Kıran Oruç / Sezai Karakoç)
İftar saati başlı başına tatlı bir heyecan, ciddi bir teslimiyettir. Bir sevgiliye kavuşma anıdır. Hayatınızın en kıymetli gününde yaşadığınız ruh halinizin tedirginliği ve mutluluğudur. Aklın, huzur ve sabrın sonsuz bir ırmağa dönüştüğü, bütün dünya Müslümanlarını tek bir komutla aynı anda hareket ettiren ilahi kudrete teslimiyettir. Her şeyiniz varken nasıl bir hiçliğe teslim olduğunuzun en net göstergesidir. Sadece Allah rızası için uzun yaz günlerinde susuzluğa teslim olmak bile imanla bağımızın ne kadar güçlü olduğunu kavramamız açısından ne kadar da önemlidir. Aslında oruç tumanın bizi bereketlendiren, çoğaltan bir nimet olduğunu;bir kaybediş olmadığını en çok iftar sofralarında anlarız. İnsanın açgözlülüğünü doyurduğunda hiç acıkmayacağını… Her sabredişin; yeni bir mükâfat, yeni bir olgunluk derecesi, yeni bir insanlık mertebesi ve yeni bir müminlik katı olarak ahiret karnemize yazılacak temiz sayfa anlamı taşıdığını… İftar sizi hiçleştiren, aslında ‘Hiç Kimse’ olduğunuzu gösteren en önemli imtihanlardan biridir. Hiçbir şeye dokunmadan beklemek Allah’a itaatin yaratıcının kudretini algılamanın en net görüntüsüdür. Yaradan’ın insana nasıl hükmettiğinin, Bilal’in ezanıyla mağripten İstanbul’a hep birlikte çekilen besmelenin adıdır iftar.
Sahura uyanmak, ağır akan bir zaman ırmağına kavuşmaktır. Gökyüzüne bakarsınız içinize nur saçan yıldızları görürsünüz. Hilali görürsünüz. Samanyolu’na sofranızı kurarsınız. Melekler yanı başınızdadır. Çocuklar gülüyordur. Yetimler mutludur. Hayat dingindir. Hüzün tatlı bir serinliği odanıza dolduran rüzgâra kapılıp hanenizi terk etmiştir. “Gece sahurda evlerin ışıkları bir bir yanınca, şehir, bir şölen hazırlığındaymışçasına uyanır. Oruçla gelen ruhların uyanışı da tıpkı sahurdaki ışıkların bir yanışı gibi, biri yanınca öbürünü de çağırmış gibi bir şölendir. Oruç, ruhların şölenidir.”
Bu şehrin camileri sahura kalkmıştır. Minareleri, kuşları, yıldızları, ağaçları ve çocukları…Bir şehrin radyoları, televizyonları gazeteleri sahura kalkmıştır.    Bir şehrin bütün odaları bir tek ramazanda birbirlerini tanımışlardır.            Hepsi tek bir şeye niyet ederler. Kardeş olmaya, el uzatmaya, sofralarını bereketlendirecek hayatlarını kıymetlendirecek iftara. Sonra bütün karanlıkların üstüne Bilal’in okuduğu ezanla güneş doğar. Güneşle dost olabilen insan oruçlu insandır. Çünkü güneşin ellerinden sadece sahura uyananlar tutabilir.
Nurdal Durmuş'un yüreğine sağlık.


24 Mayıs 2014 Cumartesi

Salacık 2


Salacık  İçin Bir Duyurudur.
Trabzon'da yapılması planlanan Güney Çevre yolu Projesi  eğer bütçe verilirse Salacık'tan  başlıyor. Proje Karayolları Genel Müdürlüğü  tarafından onaylanmıştır.Paylaştığım fotoğraf projenin Salacık'tan başlayacağına dair Karayolları  Genel Müdürlüğü  10. Bölge Müdürlüğü  tarafından gönderilmiş resmi bir yazıdır. Evet Salacık sıra bizde!
Biz Salacık’lılar olarak  bu yanlış hazırlanmış projenin köyümüzü yok etmesine göz mü yumacağız, yoksa bu yolun köyümüzü yok etmemesi için mücadele mi vereceğiz?
Unutmayalım bu kararı biz geleceğimiz için vereceğiz,  Bu savaşı çocuklarımız için yapacağız,  Bu mücadeleyi  bir köy uğruna değil  binlerce köy adına vereceğiz.
Salacık’tan yol geçerse ne olur ?
  • Karadeniz’de bir avuç kalmış plajlarımızdan  bir tanesi olan Salacık  Sahili yok olur
  • Salacık bir balıkçı köyü olmaktan ziyade bir otoyol köyü olur. (köyümüzden duble sahil yolu geçiyor zaten  ve  bu çevre yolu da  geçerse toplamda 10 şeritli kullanışsız  2 büyük yol olur)
  • Onlarca aile mağdur olur ve köyü terk etmek zorunda kalır.
  •  Akdenizel iklimin hiçbir kıymeti kalmaz.
  •  Salcık tarihi turistik mekan olma özelliğini kaybeder.
  • Salacık denizden kopar.
  • Gurbetteki insanların yazları gelmek için sabırsızlıkla beklediği salacık ,  gurbettekiler için hayal olur.
Bir çok neden sıralanabilir. Eminim ki sıraladığım nedenler bir çok insanın üzülmesi ve mağdur olması için yeterlidir.
Hatırlatmak isterim ki biz güney çevre yoluna karşı değiliz, biz projenin bir köyü yok etmesine karşıyız ve teklifimiz  başlangıç ayağının köyümüzü yok etmeden insanların ve hane sayısının az olduğu bölgelere kayması ve bu tarihi turistik köyü yok etmemesidir.
Salacık Halkını ve  bütün duyarlı kişileri bu konuda inisiyatif kullanmaya davet ediyorum.Ve inanıyorum ki, aynı zamanda güveniyorum,  Salacık Halkı üzerine düşen görevi yapacaktır.
Unutmayalım hiç bir davayı, hiçbir inancı, bir katilin kurşunları öldüremez.
Biz davamıza sahip çıkacağız.
Saygılarımla